Yabancı uyruklu hastalarımdan bülten ile ilgili olumlu geri dönüşler alıyorum. Yazıları okudaklarını paylaştıklarını ifade ediyorlar. Bu benim için hem sevindirici hem hüzünlendirici bir durum. Hüzünlendirici çünkü kendi halkımızdan böyle dönüşler almıyorum.
Bu hafta yemek zamanlaması, mitokondriler ve ketojenik diyet konuları ile ilgili makaleler okumaya çalışırken hafta içi söz konusu konular ile ilgili ilginç haberler yayınlandı. Evrenin işareti olsa gerek.
Şimdi gelelim bu haftanın bültenine:
Haftanın Esintisi
Aralıklı oruç kalp krizi riskini artırıyor mu?
Hafta içinde sansasyonel bir çalışmanın duyurusu yapıldı. 20.000'den fazla ABD'li yetişkin üzerinde yapılan bir analiz, günde 8 saatten daha az bir süre ile yemek yemeyi sınırlayan kişilerin, sınırlamayan kişilere kıyasla kardiyovasküler hastalıktan ölme olasılığının daha yüksek olduğunu ileri sürdü. Bu araştırma Amerikan Kalp Derneği'nin Epidemiyoloji ve Önleme│Yaşam Tarzı ve Kardiyometabolik Bilimsel Oturumları 2024 , 18-21 Mart, Chicago'da sunulan bir ön araştırma kimliğine sahiptir.
Derneğin bilimsel toplantılarında sunulan özetler hakemli değil, bağımsız inceleme panelleri tarafından hazırlanır ve toplantıda tartışılan bilimsel konu ve görüşlerin çeşitliliğine katkıda bulunma potansiyeline göre değerlendirilir. Bulgular, hakemli bir bilimsel dergide tam metin olarak yayınlanıncaya kadar ön hazırlık olarak kabul edilir.
Aralıklı oruç olan zaman kısıtlamalı yeme, yemek yeme saatlerinin her gün belirli sayıda saatle sınırlandırılmasını içerir; bu, 24 saat içinde 4 ila 12 saatlik bir zaman penceresi arasında değişebilir. Araştırmacılar, zaman kısıtlamalı beslenme diyeti uygulayan birçok kişinin 16:8 beslenme programını takip ettiğini, bu programda tüm yiyeceklerini 8 saatlik bir aralıkta yediklerini ve geri kalan 16 saat boyunca her gün oruç tuttuklarını belirtti. Önceki araştırmalar, zaman kısıtlamalı beslenmenin kan basıncı, kan şekeri ve kolesterol düzeyleri gibi çeşitli kardiyometabolik sağlık önlemlerini iyileştirdiğini bulmuştur.
Kıdemli çalışma yazarı, Ph.D., Profesör Victor Wenze Zhong, "Günlük yemek yeme süresini günde 8 saat gibi kısa bir süre ile sınırlamak, son yıllarda kilo vermenin ve kalp sağlığını iyileştirmenin bir yolu olarak popülerlik kazandı Ancak, herhangi bir nedene bağlı ölüm veya kardiyovasküler hastalık riski de dahil olmak üzere, zaman kısıtlamalı beslenmenin uzun vadeli sağlık etkileri bilinmiyor." dedi
Bu çalışmada araştırmacılar, 2003-2018 yıl arasında Ulusal Sağlık ve Beslenme İnceleme Anketi'ndeki (NHANES) katılımcılara yönelik beslenme kalıpları hakkındaki bilgileri, ABD'de 2003'ten Aralık 2019'a kadar ölen insanlarla ilgili Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezlerinden alınan verilerle karşılaştırarak incelediler.
Analiz şunu buldu:
Tüm yiyeceklerini günde 8 saatten daha az bir süre boyunca yiyen kişilerde kardiyovasküler hastalık nedeniyle ölüm riski %91 daha yüksekti.
Kalp hastalığı veya kanserle yaşayan kişilerde kardiyovasküler ölüm riskinin arttığı da görüldü.
Mevcut kardiyovasküler hastalığı olan kişiler arasında, günde 8 saatten az olmamak kaydıyla 10 saatten az yemek yemenin de kalp hastalığı veya felç nedeniyle ölüm riskinin %66 daha yüksek olmasıyla ilişkili olduğu görüldü.
Zaman kısıtlamalı yemek yeme, herhangi bir nedene bağlı genel ölüm riskini azaltmadı.
Günde 16 saatten fazla yemek yeme süresi, kanserli kişilerde kanserden ölüm riskinin daha düşük olmasıyla ilişkilendirildi.
Çalışma ayrıntıları ve arka planı:Araştırmaya ABD'de yaş ortalaması 49 olan yaklaşık 20.000 yetişkin dahil edildi.
Çalışma katılımcıları ortalama 8 yıl ve maksimum 17 yıl süreyle takip edildi.
Çalışma, 2003-2018 yılları arasında kayıt sırasında en az 20 yaşında olan ve kaydın ilk yılında iki adet 24 saatlik diyet hatırlama anketini tamamlamış olan NHANES katılımcılarının verilerini içeriyordu.
Katılımcıların yaklaşık yarısı kendini erkek, yarısı da kadın olarak tanımladı. Katılımcıların %73,3'ü kendilerini İspanyol olmayan beyaz yetişkinler olarak tanımladı, %11'i kendini İspanyol kökenli yetişkinler olarak tanımladı, %8'i kendini İspanyol olmayan Siyah yetişkinler olarak tanımladı ve yetişkinlerin %6,9'u kendilerini karma dahil olmak üzere başka bir ırksal kategori olarak tanımladı
Bu çalışmayı değersiz hale getiren (çalışma bir çöp) parametreler
Araştırmanın sınırlamaları arasında katılımcının hafızasından veya hatırlamasından etkilenebilecek ve tipik yeme kalıplarını doğru şekilde değerlendiremeyebilecek, kişinin kendisi tarafından bildirilen diyet bilgilerine güvenilmesi de vardı.
Günlük yemek yeme süresi ve ölüm nedeni dışında sağlık üzerinde de rol oynayabilecek faktörler analize dahil edilmedi.
Katılımcıların kendi özgü diyet biçimleri ve kaliteleri yer almadı
Karşılaştırılan iki grubun demografik olarak benzer özeliklere sahip olup olmadığı bilinmiyor.
Hastalık Dünyası
Mitokondrinin kırmızı ışıkla uyarılması kan glikoz seviyelerini düşürüyor
Mitokondriler her hücrenin enerji santrali olan küçük yapılardır. Her bir hücremizde 1000-2500 adet mitokondri bulunur. Yaşlanma ile birlikte mitokondrilerin enerji üretme (ATP) kapasiteleri düşer.
Güneş ışığı tayfında da yer alan kırmızı ışığın (infrared) mitokondrilerin enerji üretimini artırdığı bilinmektedir.
Yurt dışında genç kalabilmek için infrared lambalar kullanılmaktadır.
Şubat 2024 te yayınlanan yeni bir çalışmada kırmızı ışığa maruz kalmanın kan şekeri seviyesini düşürebildiği gösterilmiştir.
Daha uzun dalga boylarının, özellikle 670 nm'nin, genel fizyoloji ve performansın iyileştirilmesine dönüştürülebilecek şekilde işlevlerini iyileştirdiği sürekli olarak gösterilmiş, daha kısa dalga boyları ise mitokondriyal fonksiyonu zayıflatır.
LED aydınlatma temelde mavi baskındır, çünkü kısa dalga boylu ışık, daha sonra daha geniş bir beyaz ışık spektral aralığı üretmek üzere insan gözü tarafından algılanan bir fosfor elementini uyarmak için kullanılır. Ancak LED'ler temelde daha uzun dalga boylarından yoksundur. İnsan deneklerde 468 nm dalga boyunda ışık kullanılan deneyler benzer şekilde fizyolojiyi bozmuş, maruz kalma sırasında kan şekeri düzeylerini önemli ölçüde arttırmıştır.
Bu nedenle, güneş ışığının yokluğunda LED ışık gibi kısa dalga boyuna sahip ışıklara uzun süre maruz kalmanın, kan şekerinin düzensizliği de dahil olmak üzere insan sağlığı açısından uzun vadeli önemli sonuçları olabilir.
Keşifler, yeni fikirler
Körlüğü Önlemek İçin Yeni Umut
Yeni bir çalışma, bazı kalıtsal göz hastalıklarında görme kaybından bağırsak bakterilerinin sorumlu olabileceğini ortaya koyuyor. Bu keşif, etkilenen bireylerde körlüğü önlemeye yönelik alternatif tedaviler için umut sunuyor.
Genetik Mutasyon ve Bakteriyel İstila
Cell dergisinde yayınlanan ve Çin'deki araştırmacıların ortaklaşa yürüttüğü yeni makalenin yazarları, bulgularının, genetik mutasyonun vücudun savunmasını gevşetebileceğini, böylece zararlı bakterilerin göze ulaşarak körlüğe neden olabileceğini öne sürüyor.
Araştırmacılar, retinada (gözün arkasındaki ince hücre tabakası) etkisini gösteren ve kan-retina bariyerini düzenlemek için hayati önem taşıyan Crumbs homolog 1 (CBR1) geninin etkisini araştırıyorlardı.
CRB1 geni, çoğunlukla Leber konjenital amorosis (LCA) ve retinitis pigmentosa (RP) formları olmak üzere kalıtsal göz hastalığıyla ilişkilidir; gen dünya çapında LCA vakalarının %10'unun ve RP vakalarının %7'sinin nedenidir.
Çığır Açan Bulgular ve Geleceğe Yönelik Çıkarımlar
Fare modellerini kullanan araştırma ekibi, ilk defa CRB1 geninin retina dışında alt gastrointestinal sistemin bütünlüğünü kontrol etmede de anahtar rol oynadığını keşfetti.
Ekip, genin etkisini azaltan belirli bir mutasyona sahip olunduğunda, hem retinadaki hem de bağırsaktaki bu bariyerlerin aşılabileceğini, bağırsaktaki bakterilerin vücuttan göze doğru hareket etmesini sağlayarak, retinada görme kaybına yol açan lezyonlar oluşturabileceğini gösterdi.
En önemlisi, bu bakterileri antibiyotik gibi antimikrobiyallerle tedavi etmek, gözdeki etkilenen hücre bariyerlerini yeniden oluşturmasa da farelerde görme kaybını önleyebildi.
Kalıtsal göz hastalıkları, Birleşik Krallık'ta çalışma çağındaki kişilerde körlüğün önde gelen nedenidir. Hastalığın başlangıcı çok erken çocukluktan yetişkinliğe kadar değişebilir, ancak kötüleşmenin geri dönüşü yoktur ve körlükle sonuçlanır. Bugüne kadar tedavilerin gelişimi büyük ölçüde gen terapilerine odaklanmıştı.
Göz Hastalıklarında Tedaviyi Dönüştürüyor
Eşbaşkan yazar Profesör Richard Lee (UCL Oftalmoloji Enstitüsü ve Moorfields Göz Hastanesi NHS Foundation Trust) şunları söyledi:
"Bağırsak ve göz arasında bazı hastalarda körlüğe neden olabilecek beklenmedik bir bağlantı bulduk.”
"Ayrıca, retinal dejenerasyonu bağırsaklara bağlayan tamamen yeni bir mekanizmayı ortaya çıkardığımızdan, bulgularımız daha geniş bir yelpazedeki göz rahatsızlıkları için anlamlara sahip olabilir ve bunu daha ileri çalışmalarla keşfetmeye devam etmeyi umuyoruz."
Son hatırlatmalar
Yeni yazıları almak ve çalışmalarımızı desteklemek için ücretsiz abone olun.
Haftaya yeniden görüşebilmek ümidiyle. 🙋♂️
Her zamanki gibi ufkumuz açıldı, ne kadar teşekkür etsek az iyi ki varsınız
Bugün dünyadan esintilerin esmesini bekliyordum.. Esti, ben de esintiye kapıldım...