Haftanın Esintileri
Sağlıklı yaşlanma için en iyi besinler hangileridir
Yaş almak hayatın doğal bir parçası, ancak bu süreci sağlıklı ve zinde geçirmek hepimizin hayali. Bilim insanları da bu hayali gerçeğe dönüştürmek için yıllardır araştırmalar yapıyor. Son olarak Nature Medicine dergisinde yayınlanan kapsamlı bir çalışma, orta yaşta benimseyeceğimiz beslenme alışkanlıklarının, ilerleyen yıllarda ne kadar sağlıklı olacağımız üzerinde büyük bir etkiye sahip olduğunu ortaya koydu. Gelin, bu önemli araştırmanın sonuçlarına birlikte göz atalım!
Hangi Beslenme Tarzları Sağlıklı Yaşlanmaya Yeşil Işık Yakıyor?
Araştırmacılar, uzun yıllar boyunca takip ettikleri binlerce yetişkinin beslenme alışkanlıklarını incelediler ve sekiz farklı sağlıklı beslenme düzeninin sağlıklı yaşlanma üzerindeki etkilerini karşılaştırdılar. Sonuçlar oldukça çarpıcıydı:
30 yıl takip edilen 105.000 kişinin sadece % 9'u kronik hastalıklar olmadan 70 yaşına ulaştı.
Alternatif Sağlıklı Beslenme İndeksi (AHEI), sağlıklı yaşlanma olasılığını en güçlü şekilde artıran beslenme şekli olarak belirlendi. Bu beslenme tarzına yüksek düzeyde uyanların, 70 yaşına kadar kronik hastalıklardan uzak ve sağlıklı bir şekilde yaşama olasılığı %86 daha yüksek bulundu.
Tersine Çevrilmiş Empirik Diyet Hiperinsülinemi İndeksi (rEDIH) de AHEI'yi yakından takip etti.
Alternatif Akdeniz Diyeti (aMED) ve DASH diyeti (Hipertansiyonu Durdurmaya Yönelik Diyet Yaklaşımları) de sağlıklı yaşlanma ile güçlü bir şekilde ilişkilendirildi.
Sağlıklı yaşlanma için “ısı haritası” aşağıda sunuldu. Haritada yıldız taşıyanlar pozitif veya negatif yönde ilişkili anlamına gelmektedir. Sağlıklı yaşlanma için en kötü gıda için olan ilişki, 0.52 oranı ile trans yağlardı (sağlıklı yaşlanmaya ulaşma olasılığı yaklaşık yarısı). Buna karşılık, en iyi gıda meyve, tekli doymamış yağlar, tam tahıllar ve sebzelerdi ve sağlıklı yaşlanma olasılıklarını ikiye katladı.
Bu beslenme düzenlerinin ortak noktası ise meyveler, sebzeler, tam tahıllar, sağlıklı doymamış yağlar, kuruyemişler, baklagiller ve düşük yağlı süt ürünleri gibi besinleri bolca içermesi. Bu da gösteriyor ki, çeşitli ve dengeli beslenmek, sağlığımızı korumak için temel bir adım!
Araştırmanın en ilginç yanı balık, deniz ürünleri ve kızartmaların nötr bölgede yer alması idi. Evet, bu çalışma balıkların sizin için iyi olduğu ve kızartma veya fast foodların kötü olduğu beklentisine meydan okuyor.
Çalışma ile ilgili en önemli sınırlama, başlangıçta bu kohortlar için belirgin bir hipotezin olmamış olmasıdır. Bu büyük kohort çalışmaları, sağlıklı yaşlanma için önceden belirlenmiş bir veri analiziyle yapılmamıştır. Tıbbi araştırmalar, test edilen belirli bir hipotez olduğunda daha verimli sonuçlar verir; çünkü büyük bir veri setinin, yalnızca yolda ortaya çıkan bir soruyu cevaplamak için kullanılmasından daha etkili bir yaklaşım olduğu düşünülmektedir. Gözlemsel çalışmaların büyük bir dezavantajı, verilerin yalnızca rastgele taranması yerine, belirli bir soruyu yanıtlamaya yönelik deneysel bir yaklaşımla ilerlemeleridir
Hangi Besinlerden Uzak Durmak Gerekiyor? Kırmızı Alarm Verenler!
Sağlıklı yaşlanma için nelere ağırlık vermemiz gerektiği kadar, uzak durmamız gerekenler de önemli. Araştırma, bazı besinlerin uzun vadede sağlığımızı olumsuz etkileyebileceğini gösteriyor:
Trans yağlar
Yüksek oranda sodyum (tuz)
Şekerli içecekler
Kırmızı ve işlenmiş etler
Bu tür besinlerin fazla tüketimi, sağlıklı yaşlanma olasılığını düşürebiliyor ve kronik hastalık riskini artırabiliyor.
Hatırlatmadan geçemeyeceğim, trans yağların yasaklanmasında, FDA ‘ya savaş açan şimdilerde 100 yaşında olan inatcı bilim insan Illinois Üniversitesi profesörü Fred Kummerow çabası büyüktür. Hikayesi Whasington Post da yayınlanmıştı.
Bu arada trans yağlar ile ilgili bir uyarı yazısı ile hocam Prof.Dr. Ahmet Aydın’ı da analım.
Günümüzde sıklıkla tükettiğimiz ultra işlenmiş gıda tüketenlerin, sağlıklı yaşlanma olasılığı daha düşük bulundu. Bu durum, bu tür gıdaların besin değerlerinin düşüklüğünün yanı sıra, uzun vadede sağlığımız için de risk oluşturabileceğini gösteriyor. Mümkün olduğunca doğal ve işlenmemiş besinleri tercih etmek, uzun ve sağlıklı bir yaşam için önemli bir tercih olabilir.
Bu çalışma beslenmenin sağlıklı yaşlanmadaki kritik rolünü vurguluyor olsa da, tek başına yeterli olmadığını da belirtmek gerekiyor. Araştırmacılar, sağlıklı beslenen bireylerin genellikle daha yüksek sosyoekonomik düzeye, daha fazla fiziksel aktiviteye sahip olduğunu ve daha az depresyon geçmişi olduğunu gözlemledi. Yani sağlıklı bir yaşam tarzı, düzenli egzersiz, aktif bir yaşam, iyi bir ruh sağlığı ve sosyal destek gibi birçok faktörün birleşimiyle mümkün oluyor. Sağlıklı beslenme, bu bütünün vazgeçilmez bir parçası!
Sonuç olarak, bu kapsamlı araştırma gösteriyor ki, orta yaşta benimseyeceğimiz bitkisel ağırlıklı, sağlıklı yağlar içeren, işlenmiş gıdalardan uzak bir beslenme düzeni, ilerleyen yaşlarda sağlıklı ve zinde kalma olasılığımızı önemli ölçüde artırabilir.
Keşifler, yeni fikirler
Enerji Fabrikalarımızın Yeni Röntgeni: NADH Ölçümü
Vücudumuzun her bir hücresinde minik enerji fabrikaları bulunur: mitokondriler. Bu fabrikalar, yediğimiz besinleri kullanarak yaşamımız için gerekli olan enerjiyi üretirler. Tıpkı bir fabrikanın düzgün çalışması için her parçanın eksiksiz olması gerektiği gibi, mitokondrilerin de kusursuz bir şekilde işlemesi gerekir. Ancak bazen, genetik nedenlerle bu mitokondrilerde sorunlar ortaya çıkabilir. İşte bu durum, mitokondriyal hastalıklar olarak adlandırılan bir grup rahatsızlığa yol açar.
Mitokondriyal hastalıklar oldukça çeşitlidir ve farklı organları etkileyebilir. Yorgunluk, kas güçsüzlüğü, nörolojik sorunlar ve kalp problemleri gibi pek çok belirti gösterebilirler.
Bu hastalıkların teşhisi ve takibi ise oldukça zorlayıcı olabilir, çünkü hastalığın şiddetini ve ilerleyişini gösteren kesin belirteçler henüz tam olarak anlaşılamamıştır.
NADH: Enerji Üretiminin Kilit Oyuncusu
Mitokondrilerde enerji üretimi sırasında önemli bir molekül rol oynar: NADH (nikotinamid adenin dinükleotid, indirgenmiş formu)
NADH, enerji üretim sürecinde elektron taşıyarak adeta bir yakıt görevi görür. Ancak, bu yakıtın ve yükseltgenmiş hali olan NAD+'ın dengesi çok önemlidir. Bu denge bozulduğunda, yani NADH seviyesi aşırı yükseldiğinde, hücrelerde bir tür "redüktif stres" olarak adlandırılan bir durum ortaya çıkar.
Leigh Sendromu ve Redüktif Stres İlişkisi
Yeni bir çalışma, özellikle çocuklarda görülen ciddi bir nörolojik rahatsızlık olan Leigh Sendromu üzerinde duruyor.
Çalışmalar, Leigh Sendromu olan hastaların hücrelerinde ve bu hastalığın bir hayvan modelinde NADH seviyelerinin önemli ölçüde yüksek olduğunu göstermiştir. Bu durum, NADH düzeyinin bu hastalığın gelişimi ve şiddetiyle ilişkili olabileceğini düşündürmektedir.
Laktat Yerine Daha Güvenilir Bir Belirteç mi Geliyor?
Şu ana kadar mitokondriyal hastalıkların takibinde sıklıkla laktat seviyeleri kullanılmıştır. Ancak, her mitokondriyal hastalıkta laktat seviyeleri yükselmeyebilir ve laktat seviyesindeki artış hastalığın şiddetiyle her zaman doğru orantılı olmayabilir.
Kaynakta tanıtılan yeni bir yöntem (LC-MS/MS) sayesinde, NADH ve NAD+ seviyeleri çok daha hassas bir şekilde ölçülebiliyor.
Yapılan çalışmada, mitokondriyal hastalığı olan çocuklardan alınan hücrelerde ve Leigh Sendromu fare modelinde NADH seviyelerinin yüksek olması, bu yeni ölçüm yönteminin hastalık takibinde laktattan daha güvenilir bir alternatif olabileceği umudunu doğurmuştur.
Geleceğe Bir Bakış
Bu çalışma, NADH ölçümlerinin mitokondriyal hastalıkların teşhisi, hastalığın ilerleyişinin takibi ve hatta yeni tedavi yöntemlerinin geliştirilmesi için önemli bir araç olabileceğini gösteriyor.
Daha fazla araştırma ile NADH seviyelerinin, farklı mitokondriyal hastalık türlerinde ve farklı yaş gruplarında nasıl değiştiğini anlamak mümkün olabilir. Böylece, bu karmaşık hastalıklarla mücadelede elimiz güçlenecek ve hastalar için daha iyi bir yaşam kalitesi sunulabilecektir.
Unutmayalım ki, bilim her geçen gün mitokondriyal hastalıkların sırlarını çözmeye ve bu alanda yeni umutlar yeşertmeye devam ediyor.
Paylaştıkça çoğalırız..
Haftaya yeniden görüşebilmek ümidiyle. 🙋♂️
👏🏻🌺